Sebepler Dünyasında İlâhî Hikmet ve İmtihanın Yansımaları
Sebepler Dünyasında İlâhî Hikmet ve İmtihanın Yansımaları
İnsanlık tarihi, ilâhî kudretin ve hikmetin tecellileriyle doludur. Rabbimiz, mutlak izzet ve azametiyle her şeyi doğrudan yapmaya kadirdir. Fakat imtihan sırrı, kulların gayreti, vicdanların harekete geçmesi ve duyguların uyanması için sebepleri vesile kılmıştır. Zira bu dünya, hikmet dünyasıdır. Sebepsiz yaratmaya muktedir olan Allah, hikmeti gereği her nimeti bir vasıta ile verir: Sütü hayvanlara, meyveyi ağaca, ekini toprağa, suyu buluta bağlar.
Bu hakikati Kur’ân şu şekilde bildirir:
“Allah, gökten su indirir de onunla ölümünden, kuruyup katılaştıktan sonra yeryüzünü diriltir. Elbette bunda gerçeğe kulak verecek bir toplum için açık bir işaret ve mühim bir ders vardır.” (Nahl, 16/65)
Tarihî Misaller ve İlâhî İkazlar
İlâhî sünnetin en çarpıcı örnekleri, peygamberlerin kavimleriyle olan mücadelesinde görülür.
• Nûh Peygamber (a.s.) kavminin helâkini istemiş, Allah ona gemi yapmasını emretmiştir. Kudretiyle doğrudan da helak edebilirdi; fakat insanlara bir ibret ve tarihe bir ders olarak tufanı gemi vesilesiyle gerçekleştirmiştir.
“Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (muhafazamız altında) ve bildirdiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca her cinsten birer çift ile, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.” (Mü’minûn, 23/27)
• Mûsâ Peygamber (a.s.) asasını denize vurmuş, Allah’ın kudretiyle deniz ikiye yarılmıştır. Burada asanın maddî bir gücü yoktur; fakat Allah hikmetiyle onu bir vesile kılmıştır.
“Bunun üzerine Musa’ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.” (Şuarâ, 26/63)
• Salih Peygamber (a.s.) kavmine mucize olarak kayanın içinden deve çıkarılmıştır. Fakat kavim bu mucizeyi inkar ederek deveyi öldürdü ve helâk oldular.
“Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.” (İsrâ, 17/59)
• Lût Peygamber (a.s.)’ın kavmi, tarihte görülmemiş bir ahlaksızlığa sapmış, taş yağmuruyla helâk edilmişti.
“Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”(Zâriyât, 51/32-34)
• Şuayb Peygamber (a.s.)’ın kavmi, ölçü ve tartıda hile yaptıkları için azaba uğratılmıştı.
“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.” (A’râf, 7/85)
• Ebrehe’nin ordusu, Kâbe’yi yıkmaya geldiğinde, ebabil kuşları vesilesiyle helâk edildi.
“Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları hâline getirdi.” (Fîl, 105/3-5)
Bu misaller, Allah’ın kudretinin mutlak olduğunu, ancak sebepler ve vesileler üzerinden hikmetini tecelli ettirdiğini gösterir.
Sebepler Dünyası ve İlâhî İmtihan
Kur’ân, sebeplerin hakikî tesir sahibi olmadığını, yalnızca bir perde olduğunu bildirir:
“Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı.” (Enfâl, 8/17)
Bu ayet, insan fiillerinin ve araçların ancak birer perde olduğunu, hakiki failin ise Allah olduğunu hatırlatır.
İnsanın görevi, dua, gayret ve tevekkülle sebebe sarılmaktır. Çünkü hikmet düzeninde Allah’ın yardımı, kulun azmiyle birleştiğinde tecelli eder. Bu yüzden Kur’ân müminlere şöyle seslenir:
“Ey iman edenler! Sabredin, sabırda yarışın, düşmana karşı hazırlıklı olun ve Allah’tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmrân, 3/200)
Sosyal ve Ahlakî Boyut
Toplumların dirilişi de sebeplerle gerçekleşir. Vicdanlar ayağa kalkmadıkça, duygular uyanmadıkça, zalimlerin zulmü karşısında mazlumların feryadı dinmeyecektir. Bu yüzden Kur’ân, bireylerin değişimini toplumsal değişimin anahtarı kılar:
“Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)
Bu ayet, ilâhî yardımın gelişini insanların iradesine, gayretine ve vicdanî uyanışına bağlar. Yani dua tek başına değil; sabır, azim ve gayretle birleştiğinde netice verir.
Sonuç ve Hikmet
Allah dilerse bir anda yapar, yoktan var eder, varı yok eder. Fakat hikmet dünyasında imtihan gereği sebepleri perdedar kılar. Bu sebepler hem insanın sorumluluğunu artırır, hem de ilâhî adaletin tecellisini gösterir.
Kur’ân’ın haber verdiği helâk kıssaları, bize sebepler dünyasında Allah’ın sünnetini öğretir: Zulüm, ahlaksızlık, hile ve inkâr, her zaman ilâhî adaletin tokadına uğramıştır. Bu ilâhî sünnet, geçmişte olduğu gibi bugün de değişmez.
“Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.” (Fâtır, 35/43)
Özet
• Allah mutlak kudretiyle her şeyi sebepsiz de yapabilir; fakat hikmeti gereği sebepleri vesile kılar.
• Tarihte peygamberler ve kavimleri üzerinden bu hakikat defalarca tecelli etmiştir: Nûh’un gemisi, Mûsâ’nın asası, Lût’un kavminin taş yağmuru, Şuayb’ın kavminin tartı hilesi, Ebrehe’nin ordusunun ebabil kuşlarıyla helâki…
• Sebepler, imtihan sırrı ve insanın gayretini açığa çıkarmak için vardır.
• İlâhî yardım, ancak dua, sabır, azim ve gayretle birleştiğinde gelir.
• Sosyal ve ahlakî yozlaşma, helâki davet eder; adalet, ihlas ve gayret ise ilâhî yardımı celbeder.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com